Umumi Fashil Dairesi’nin eşik bekçisi olarak korkulan bir kahramana dönüşen
Yunus, on yıl önce doktorluk yapıyordu. Suça eğilimli çocukların rehabilite
edilip topluma kazandırılmasını amaçlayan bir Çocukevi’nin idealist yöneticisi
olarak da küçük bir çevre tarafından
büyük saygı görüyordu. Çocukevi, sakinlerinden biri tarafından kundaklanıp
ortadan kalkınca Yunus’un da hayatı değişti. Yangın
sadece Yunus’un eski yaşamını toprağa gömmedi. Aynı zamanda kırılan kalbine
yeni bir aksam yerleştirildi.
Yürek yenisiyle değiştirilince yarası geçer mi? Sorsalar Yunus’a sessiz
kalır. Yeni hayatının sırrı önceki hayatındaki yangında saklıdır. Gerçek
yolcular gitmek için giderler. Yürekleri yazgıları karşısında hafifler. Bu
yolculuk ki Yunus’u hem öldürdü, hem yeniden doğurdu. Yeni doğan Yunus’a yeni
bir yürek gerekti. Kalp naklini gerçekleştiren doktor Yunus’a acılarını
ayrıntılı olarak anlatmasını şart koştu. O doktor ki hastalarını sıhhat
sularıyla yıkamaktan çok, yönetime yalakalık yapmakta ustaydı. Yönetim Umumi
Fashil Dairesi’nin yeni kurulacak kolluk kuvveti için ideal adayları
belirlemede doktordan yardım istediğinde riyakar doktor görevine dört elle
sarıldı. O zamanki hastaları arasındaki en uygun aday olan Yunus Çalkara’yı
gözüne kestirdi. Yunus hakkında etraflıca bir dosya tuttu.
RAPOR no: 512
Umumi Fashil
Dairesi Sekreterliği’nin isteği üzerine hazırlanmıştır.
Hasta: Yunus Çalkara
Meslek: Eski
doktor, müstakbel Eşik Bekçisi
Hastalık:
Melankoli ve hezeyan
Ön Tedavi:
Transplant köprüsü
Malzeme: Balon
Nihai sonuç:
Nakil
Eşik Bekçisi
13’ün hipnoz altında alınan kendi ifadesidir...
Kader eğer insan olsaydı, iki aciz aşığı buluşturmak için soğuk bir
bina seçmezdi. Biraz vicdanı olsa; ak duvarların ortasında, içindeki irini
akıtıp göz yaşlarını dindirmeye çalışmakla meşgul olurdu. Aralarında
aşktan öte bir şey gördüğü iki insanı, birbirinden ayrı yollara sürüklemiş
olmaktan pişman, dururdu. Onların darmadağın oluşlarını izlemiş, kahrolmuş
olurdu. Bedel ödeme günü olduğunu bilip susardı.
Bir
Karşılaşma…
Yunus ile Mercan ben
diyeyim kader, siz deyin kardinal onları ayırdıktan on yıl sonra bir araya
gelmişler. Bir zahmet, gözünüzde canlandırıverin… İki genç, kıyamet turizmi
satıcılarının ortasında, zamanı durdurmuşlar. Zeus’un gazabından bile korunacak
bir güç kalkanı kurmuşlar. Yunus’un gözlerinde insanların ondan çekinmesini
sağlayan aynalar var. Ne olduğunuzu aynen yüzünüze vuran bakışlar... Kırılmış
onlar! Dumanlar arasından efsunevinin yalnız perisi süzülmüş de Mercan’nın
gözlerine yerleşivermiş. Mercan, yılların biraz olsun durduramadığı, fermanlı
deli... O bile, derin bir an’a hapsolmuş.
Kader bir insan olsa,
izlediği bu sahne onu çok şaşırtırdı. Kader bir insan olsa kıskançlıktan
çatlar, bir dudak bükümünde yahut bir göz seyirmesinde azıcık hasret kırıntısı
arardı. Bu ikisinin nasıl olup da hala birbirlerine sevgiyle bakabildiklerine
hayran olur, şapka çıkarırdı. Aşkı kenara atan bu münafıklara hesap sorardı.
Hain bir plan uğruna
bu ikisini buraya sıkıştırmazdı. Artık konuşsunlar diye onları yalnız
bırakırdı.
“Bu… Gerçek mi? Sen
misin karşımdaki?”
Yunus uzamış mı,
kısalmış mı, kilo almış mı, yaşlanmış mı? Mercan hiç bilemiyor. Sadece bakıyor.
Kalbindeki tüm hisler birbirine karışıyor. Ama ağzını açıp bir laf edemiyor.
Tek bir sözcükle bu an kaybolacak diye korkuyor. Karşısındaki Yunus’un balon
yüreği inip kalkıyor. İçindeki hava söndü sönecek. Beynindeki cinler taarruza
geçmiş kulaklarına üflüyor.
“Nasılsın, ne
yapıyorsun? ”
Buraya sohbet etmeye gelmedi Mercan. Kafası zonkluyor. Yunus’u
nasıl sevdiğini hatırlıyor. Sevgi bir yerlerde kilitli kalıyor, demek ki. Sevdiğini
hatırlıyor da, o sevginin kalbini kanattığını unutamıyor. Tek kelimeyle
kestirip atıyor.
“Yaşıyorum.”
Sonra bir
sessizlik ikisinin arasına gelip yerleşiyor. Sanki hiç konuşmasalar daha iyi
olacak. Ne yapacağını bilemediği zamanlarda olduğu gibi, Mercan kaçmak
istiyor. Yollara düşmek; otogarlarda, bekleme salonlarında uyuyakalmak istiyor. Birden
sabrı tükeniyor.
“Bunca zaman sonra, niye yakama yapışıyorsun?”
Bir Engel...
Yunus şimdi yüreği kutuplara saklanmış bir robot ve kafası
hızlı çalışan bir pilot. Cızırtılı sesi, Mercan’a geçmişin güzel bir rüya
olduğunu söylüyor. Bir mucize olsa, Yunus ona sarılsa... Mercan Yunus’un
yüreğinin içindeki havayı alıp balonu öpücükleriyle doldursa...
Oyunbozan kader bu iki şaşkının yanına memleketin en
berbat ikilisini gönderiveriyor. Ruhat Şimşek Sonsöz ile komedyenlikten spor
yorumculuğuna her işi denemiş eşi Sabri Sonsöz. Sabri, fısıltıyla konuşuyor.
“Bir şeyler planlıyor olmalılar.”
Bu sözleri duymak bir tek Mercan’ı şaşırtıyor. Diğer
herkes olduğu yerde rahat, duruma hakim gibi görünüyor. Sonsuz zaman, ruhunun
kapılarını açmış; bedenini bir hortum gibi içine çekiyor. Mercan, Yunus’a ulaşmaya çalışırken onunla arasındaki mesafe
büyüyor.
Dönüşüm...
Mercan bu otel lobisinde ne yapsın bilemiyor. Küçükken
odasında beslediği nar bülbülü geliyor aklına. Kafasındaki tüm sesleri
susturuyor. Sadece nar bülbülünü ve onun kızıl gerdanını düşünüyor. Gagasını
pencere camına dayayıp tık tık tıklatan nar bülbülü... Mercan hatırlıyor. Bülbül,
evin balkonundaki saksıların arasına konup ona bakmıştı. Oraya bir yuva yapıp
yumurtalarını bırakmıştı. Nar bülbülünün kırmızı tüylerini anımsıyor. Beyaz
karnını... Felek Muhafızları eve girdiğinde bülbülün tüylerini nasıl
kabarttığını anımsıyor. Kuyruğunu kaldırıp kanatlarını açtığını... Mercan bunları
görmüş olmalı, görmüş de aklının bir kenarına kazımış olmalı.
Korkudan en iyi bildiği şeye sığınıyor. Bülbüle mesh
ediyor. Sırtında tüyler beliriyor. Uçtuğu ormanları, koruması gereken yuvaları,
beslemesi gereken yavruları mısralarına ekledikçe; kolları kanatlara, ağzı
minik bir gagaya dönüşüyor. Karanlık, kesif ormanı andıkça kızıl gerdanını
şişiriyor ve hücuma hazırlanıyor. Korkusuz bir nar bülbülünün şekline
bürünüyor. Sonra kanat açıp havalanıyor. Şakımaya başlıyor. Yunus’un başının
üstünde iki pike yapıyor ve uçarak orayı terk ediyor. Bütün bu olanları, saçakların
altında sürünen yılan görüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder