3 Eylül 2019 Salı

Balon Yürek

 Deniz kıyılarında yürümenin ve şehrin batısına geçişin özel izne tabi tutulduğunu görecek kadar yaşamıştı. Aşk acısını dindirecek aşının bulunduğunu da öğrenmişti. Yüreğindeki perikardiyal yerleştirmenin kontrolöründen gelen ikazları dikkate alsaydı daha elli yıl yaşardı. Oysa ruhsuz bir eşik bekçisi olarak yaşamaktansa ölmeyi yeğlerdi. Vicdan sızısi içini yakıyordu. Yunus Çalkara, debdebeli ömrüne birbirinden zıt üç hayat sığdırmış, üçünde de aşka teslim olamamıştı.

Umumi Fashil Dairesi’nin eşik bekçisi olarak korkulan bir kahramana dönüşen Yunus, on yıl önce doktorluk yapıyordu. Suça eğilimli çocukların rehabilite edilip topluma kazandırılmasını amaçlayan bir Çocukevi’nin idealist yöneticisi olarak da küçük bir çevre  tarafından büyük saygı görüyordu. Çocukevi, sakinlerinden biri tarafından kundaklanıp ortadan kalkınca Yunus’un da hayatı değişti. Yangın
sadece Yunus’un eski yaşamını toprağa gömmedi. Aynı zamanda kırılan kalbine yeni bir aksam yerleştirildi.

Yürek yenisiyle değiştirilince yarası geçer mi? Sorsalar Yunus’a sessiz kalır. Yeni hayatının sırrı önceki hayatındaki yangında saklıdır. Gerçek yolcular gitmek için giderler. Yürekleri yazgıları karşısında hafifler. Bu yolculuk ki Yunus’u hem öldürdü, hem yeniden doğurdu. Yeni doğan Yunus’a yeni bir yürek gerekti. Kalp naklini gerçekleştiren doktor Yunus’a acılarını ayrıntılı olarak anlatmasını şart koştu. O doktor ki hastalarını sıhhat sularıyla yıkamaktan çok, yönetime yalakalık yapmakta ustaydı. Yönetim Umumi Fashil Dairesi’nin yeni kurulacak kolluk kuvveti için ideal adayları belirlemede doktordan yardım istediğinde riyakar doktor görevine dört elle sarıldı. O zamanki hastaları arasındaki en uygun aday olan Yunus Çalkara’yı gözüne kestirdi. Yunus hakkında etraflıca bir dosya tuttu.








RAPOR no: 512

Umumi Fashil Dairesi Sekreterliği’nin isteği üzerine hazırlanmıştır.

Hasta: Yunus Çalkara
Meslek: Eski doktor, müstakbel Eşik Bekçisi
Hastalık: Melankoli ve hezeyan
Ön Tedavi: Transplant köprüsü
Malzeme: Balon
Nihai sonuç: Nakil

Eşik Bekçisi 13’ün hipnoz altında alınan kendi ifadesidir...



Kader eğer insan olsaydı, iki aciz aşığı buluşturmak için soğuk bir bina seçmezdi. Biraz vicdanı olsa; ak duvarların ortasında, içindeki irini akıtıp göz yaşlarını dindirmeye çalışmakla meşgul olurdu.  Aralarında aşktan öte bir şey gördüğü iki insanı, birbirinden ayrı yollara sürüklemiş olmaktan pişman, dururdu. Onların darmadağın oluşlarını izlemiş, kahrolmuş olurdu. Bedel ödeme günü olduğunu bilip susardı.

Bir Karşılaşma…

Yunus ile Mercan ben diyeyim kader, siz deyin kardinal onları ayırdıktan on yıl sonra bir araya gelmişler. Bir zahmet, gözünüzde canlandırıverin… İki genç, kıyamet turizmi satıcılarının ortasında, zamanı durdurmuşlar. Zeus’un gazabından bile korunacak bir güç kalkanı kurmuşlar. Yunus’un gözlerinde insanların ondan çekinmesini sağlayan aynalar var. Ne olduğunuzu aynen yüzünüze vuran bakışlar... Kırılmış onlar! Dumanlar arasından efsunevinin yalnız perisi süzülmüş de Mercan’nın gözlerine yerleşivermiş. Mercan, yılların biraz olsun durduramadığı, fermanlı deli... O bile, derin bir an’a hapsolmuş.

Kader bir insan olsa, izlediği bu sahne onu çok şaşırtırdı. Kader bir insan olsa kıskançlıktan çatlar, bir dudak bükümünde yahut bir göz seyirmesinde azıcık hasret kırıntısı arardı. Bu ikisinin nasıl olup da hala birbirlerine sevgiyle bakabildiklerine hayran olur, şapka çıkarırdı. Aşkı kenara atan bu münafıklara hesap sorardı.
Hain bir plan uğruna bu ikisini buraya sıkıştırmazdı. Artık konuşsunlar diye onları yalnız bırakırdı.

“Bu… Gerçek mi? Sen misin karşımdaki?”

Yunus uzamış mı, kısalmış mı, kilo almış mı, yaşlanmış mı? Mercan hiç bilemiyor. Sadece bakıyor. Kalbindeki tüm hisler birbirine karışıyor. Ama ağzını açıp bir laf edemiyor. Tek bir sözcükle bu an kaybolacak diye korkuyor. Karşısındaki Yunus’un balon yüreği inip kalkıyor. İçindeki hava söndü sönecek. Beynindeki cinler taarruza geçmiş kulaklarına üflüyor.

 “Nasılsın, ne yapıyorsun? ”

Buraya sohbet etmeye gelmedi Mercan. Kafası zonkluyor. Yunus’u nasıl sevdiğini hatırlıyor. Sevgi bir yerlerde kilitli kalıyor, demek ki. Sevdiğini hatırlıyor da, o sevginin kalbini kanattığını unutamıyor. Tek kelimeyle kestirip atıyor.

“Yaşıyorum.”

Sonra bir sessizlik ikisinin arasına gelip yerleşiyor. Sanki hiç konuşmasalar daha iyi olacak. Ne yapacağını bilemediği zamanlarda olduğu gibi, Mercan kaçmak istiyor. Yollara düşmek; otogarlarda, bekleme salonlarında uyuyakalmak istiyor. Birden sabrı tükeniyor.

“Bunca zaman sonra, niye yakama yapışıyorsun?”


Bir Engel...

Yunus şimdi yüreği kutuplara saklanmış bir robot ve kafası hızlı çalışan bir pilot. Cızırtılı sesi, Mercan’a geçmişin güzel bir rüya olduğunu söylüyor. Bir mucize olsa, Yunus ona sarılsa... Mercan Yunus’un yüreğinin içindeki havayı alıp balonu öpücükleriyle doldursa...

Oyunbozan kader bu iki şaşkının yanına memleketin en berbat ikilisini gönderiveriyor. Ruhat Şimşek Sonsöz ile komedyenlikten spor yorumculuğuna her işi denemiş eşi Sabri Sonsöz. Sabri, fısıltıyla konuşuyor.

“Bir şeyler planlıyor olmalılar.”

Bu sözleri duymak bir tek Mercan’ı şaşırtıyor. Diğer herkes olduğu yerde rahat, duruma hakim gibi görünüyor. Sonsuz zaman, ruhunun kapılarını açmış; bedenini bir hortum gibi içine çekiyor. Mercan, Yunus’a  ulaşmaya çalışırken onunla arasındaki mesafe büyüyor.

Dönüşüm...

Mercan bu otel lobisinde ne yapsın bilemiyor. Küçükken odasında beslediği nar bülbülü geliyor aklına. Kafasındaki tüm sesleri susturuyor. Sadece nar bülbülünü ve onun kızıl gerdanını düşünüyor. Gagasını pencere camına dayayıp tık tık tıklatan nar bülbülü... Mercan hatırlıyor. Bülbül, evin balkonundaki saksıların arasına konup ona bakmıştı. Oraya bir yuva yapıp yumurtalarını bırakmıştı. Nar bülbülünün kırmızı tüylerini anımsıyor. Beyaz karnını... Felek Muhafızları eve girdiğinde bülbülün tüylerini nasıl kabarttığını anımsıyor. Kuyruğunu kaldırıp kanatlarını açtığını... Mercan bunları görmüş olmalı, görmüş de aklının bir kenarına kazımış olmalı.

Korkudan en iyi bildiği şeye sığınıyor. Bülbüle mesh ediyor. Sırtında tüyler beliriyor. Uçtuğu ormanları, koruması gereken yuvaları, beslemesi gereken yavruları mısralarına ekledikçe; kolları kanatlara, ağzı minik bir gagaya dönüşüyor. Karanlık, kesif ormanı andıkça kızıl gerdanını şişiriyor ve hücuma hazırlanıyor. Korkusuz bir nar bülbülünün şekline bürünüyor. Sonra kanat açıp havalanıyor. Şakımaya başlıyor. Yunus’un başının üstünde iki pike yapıyor ve uçarak orayı terk ediyor. Bütün bu olanları, saçakların altında sürünen yılan görüyor.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder