2 Haziran 2015 Salı

Boğaz kıyılarında can veren domuzlar


  
   Bir hafta içinde Boğazı yüzerek geçmeye çalışan sekizinci domuz, Beykoz sularına yaklaştığı esnada amansız bir akıntıya kapılarak sürüklenip gidince yetkililer, çevre halkının rahatsızlığını gidermek amacıyla, etkili bir önlem almaya karar verdiler. Kesilen ağaçların yarattığı sıkıntıyı dindirecek yeni bir peyzaj düzenlemesi... Gereksiz endişeyi şimdilik giderecek bir çözümdü bu. Zaten köprü inşaatıyla, tüp geçitlerle doğanın dengesinin bozulduğu falan yoktu. Bunlar hep çekemeyenlerin sözleriydi. Bu cenabetlerin ölümleri, eksik parmaklı bebek doğumları hep yüce Rab'in takdiriydi. Başa gelen çekilirdi.

  Kendine bilim adamı diyen bir kitapsızın rivayetine göre, ortalığı kırıp geçiren riyolit nezlesini tetikleyen şeyle domuzları korkutan neden aynıydı. Cezayir menekşeleri ve ücretsiz fesleğen temini, zararlı metallerin yarattığı nezleyi halledebilirdi. Fabrikaların zehirli duman yayan bacalarının mühürlenmesi, okulların alarma geçirilmesi, bağımsız afet organizasyonlarından yardım istenmesi durumu abartmak olurdu şimdilik. Ne yazık ki, şehrin gerdanına yapılan etkili rötuş ve ithal çam ağaçlarının ana yol kenarlarına serpiştirilmesi kimseyi rahatlatmadı. Damarlarına bolca sersemlik şırınga edilmiş kimseler bile geçici çözümlerin vaktinin dolduğunu biliyordu. Yedi tepe tarifsiz bir sıkıntıya mahkum olmuştu.

   Kara bir sis bulutu gibi şehrin üzerine çöken bu tekinsiz hava, sadece esnafın işlerini bozmakla kalmamış devlet dairelerinin de işleyişini durdurmuştu. Git gide trafik, faili meçhul bombalamalar ve hatta işsizlik bile şikayet sıralamasında gerilere itildi. İnsanlar tuhaf bir uyuşuklukla sokaklarda yalpalıyor, günler geceler iç içe geçiyordu. Tüm bu hengame içinde kent sakinlerine yeni bir dert musallat oldu. Anadolu yakası kıyılarında muhtelif kundaklama vakaları tespit edildi. Karadeniz’e yakın kıyılardaki güzelim yalılar birbirinin peşi sıra muammalı yangınların pençesine düşerken onlardan birinin pek kıymetli sakini Gazel Serinses, büyük büyük dedesi muharrir Rasih Tura Beyefendi’den aldığı genlerin hakkını verme derdine düşmüştü. Ortalıkta tuhaf dolaplar dönüyordu ve  Tura soyağacının yaşayan en meraklı üyesi, bu durumdan bir hikaye çıkarmadan rahat etmeyecekti.

   Öncelikle şüpheli ihalelerin gözdesi sabık emlak kralının kardeşi, belediye başkanı Vahit Temiz ile görüştü. Başı işsizlik fonu ve tarihi eserleri restore komisyonu ile dertte olan başkan Vahit, şaka olsun diye bir aslan kafesine kapatıldığı çocukluk yıllarından beri hayvanlardan hiç haz etmiyordu.
“Yaban domuzları sürüyle şehre insin, isterlerse şehrin orta yerinde çiftleşsin, umurum olmaz” deyip işin içinden çıkıverdi.

   Kentin uğursuzluğundan uzak kalmak için temizlik işçilerinin aylıklarından aşırdığı paraları, evli sevgilisiyle başka diyarların altın kumlu tasasız sahillerinde yemek üzere, Gazel hanımefendi ile yaptığı mülakatı yarıda kesip yola çıktı. Bay Temiz'e göre basın; deliren geyiklere, alışveriş merkezlerini basan tilkilere, yurtsuz köstebeklere ilgisini birkaç gün içinde yitirecekti.

   Gazel Serinses, yüreğini sıkıştıran umutsuzluk hissini bu çirkin devlet dairesinde bırakıp kendisini bekleyen sorumlulukları yerine getirmek üzere harekete geçti. Neyse ki çalıştığı bina belediyeye yakındı. Havanın erken karardığı o kış gününde Gazel, tenha sokakta tıngır mıngır yürürken kendini anılara kaptırmaya hayli müsait bir ruh haline doğru sürükleniyordu. Her şey nasıl başladı? Bana söylenen yalana gözlerimi kapamadığımda neredeydim, diye düşündü. Galiba şimdi yanıtlardan çok sorularla ilgilenmeliydi. Durdu, ela gözlerindeki kaygı ve kederi gizleyen kalın çerçeveli gözlüklerini çıkardı ve kızıl gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı. Ertesi günün baskısına bir iki detay eklemek üzere gazete binasına doğru yürümeye devam etti.

   Her ikisi de zamanında büyük büyük dedesinin yakın arkadaşı olan ve talihsiz kurşunlara hedef olarak vakitlerinden önce bu aleme veda etmiş beyefendilerin adını alan sokaklardan geçti. Gazeteye yaklaştıkça çocukluğunu anımsadı. Dudaklarına yerleşen ufak tebessüme engel olamadı. Büyük bir hevesle bu sokaklardaki taşların sayısını not ederek dedesine yazdığı ilginç hikayelere, bu ayrıntıları da eklediği zamanları düşünmek ona iyi geliyordu. Dört kuşaktır ticaretle uğraşan ailesinin ikinci gazeteci üyesiydi o. Rasih Tura’nın mirasını taşıdığı için gurur duyuyordu.

   Yeni Nesil gazetesinin bekçisi Asım efendi, vardiyasının bitmesine yakın binaya giriş yapan Gazel hanımı saygıyla selamladı. Güzelliğinin altını çizmeyen ve  düşünceli duruşuyla hep uzaklardaymış gibi görünen bu asil ve zarif kadın her gördüğünde onda bir ferahlama yaratırdı. Gönül almasını bilir, Bina taşınsa dahi  yadigar Asım efendinin yerinde kalmasını şart koşardı. Ama gazetenin sekreteri huysuz Birgül için aynı hisler geçerli değildi. Sosyete sayfalarında gezinmesi gereken bu kadının bu ruhsuz binadaki varlığından rahatsızdı Birgül. Yalılarda oturup yatlarla gezen zengin bir kadının niye böyle saçlarını sıkıca topuz yapıp, modası geçmiş çan etekleri ve ucuz trençkotları kuşanıp muhabirlik peşine düştüğünü anlamak onun gibi haris huylu, kıt zekalı bir zat için mümkün görünmüyordu.

   Gazel, ikinci kattaki çalışma masasına vardığı vakit, ertesi günkü gazetenin ön baskısı matbaaya henüz gitmişti. Haberlere şöyle bir göz gezdirdi. Her kriz döneminde olduğu gibi yine anlamsız dedikodu ve cinnet haberleri başlıktaydı. Dünyanın garip bir dengesi vardı. İnsanoğlu kötüyü anlamak yerine göz ardı etmeyi tercih ediyordu demek ki. Huzursuzluğunun bitmesi için elinde başkan Vahit'in göreve gelişine dair  dedikoduları doğrulayacak bir delil olsa diye diledi. Yıllar önce Bay Temiz başkan seçilmeden önce hatrı sayılır iş adamlarının çiftliklerinde gizli görüşmelerle onlardan destek istemiş, en sonunda gizli bir tekkede yuvalanan garip bir örgütten yardım dilenmek için Anadolu yollarına düşmüştü. Anlatılana göre, Vahit bir tek randevu bile koparamadan tekke kapıarından geri dönmüş ancak Prens adalarının en büyüğünde katıldığı bir müzayedede bu menfur örgütün gizli elçilerinden bir ecnebi uşak kendisine destek verileceğini gün gelince de kefaretinin alınacağını açık etmişti. Gazel, kulağını her daim delik tutması gerektiğni  erken yaşta öğrenmişse de belgelenmemiş dedikodulara, mesnetsiz hikayelere itibar etmezdi. Yine de  garip bir his geldi çöreklendi içine. Atasından yadigar haber kokusuydu bu. Saygın bir haberci olmadan evvel de sahip olduğu bir şey. Olacakları kilometrelerce öteden fısıldayan bir rüzgar. Annesi bu hisse erken doğumunun neden olduğunu söylerdi ama o hazırlıksız yakalanmasını engelleyen bu hissin ona tabıattan miras olduğuna inanmayı severdi.

   Masasındaki elektronik ekranlı gri ahizeli telefon çaldı. Arayan haber kaynaklarından Aysar’dı. Bir önceki sabah gerçekleşen Kandilli İnci Sultan’daki yangına dair ilginç bir haber verdi.  Osmanlı saray eşrafından pek muhterem İnci efendiden miras yalı, artık ülkenin en mühim ailelerinden birinin bekar ve zengin oğluna aitti. Kagir yalının önemli kısmı tadilattan geçtiği için hasar fazla değildi, lakin garip olan yangın söndürüldükten sonra yalıya giren evsahibinin sanat koleksiyonuna ait önemli parçaların eksik olmasıydı. Ev sahibinin elini çabuk tutması sayesinde pahada ağır gergedan heykelleri koleksiyonu ve gizli bir sanat koleksiyonun da kayıp olduğu haberini verdi. Şefine durumu bildirdi ve yalının sahibini tanıdığını belirtip bu konuda bir haber yapmak üzere onayını aldı.
   Gecenin tuhaf, yapışkan kokusu sandalyesinin arkasındaki açık camdan  içeri dolarken Nevber, işleri dolayısıyla bir süredir evden uzakta bulunan eşi Ahmet’i ve zamanının çoğunu spor kampında geçiren tenis atleti küçük kızı Göknar’ı düşündü. En son ne zaman birlikte seyahat ettiklerini, eğlendiklerini; her şey bir yana aynı masada oturup yemek yediklerini anımsayamadı. Herkes işi, okulu ya da hayalleri için çalışırken bir diğerini unutmuştu galiba. Her gün yinelenen kuru telefon mesajları, sarı kağıtlarına iliştirilen hatırlatma notları ve arkası gelmeyen sevgi sözcükleri...

   Son zamanlarda sürekli nerede yanlış yaptığını düşünüyordu. Ailesini bir arada tutmaya, sosyal hayatta parmakla gösterilen bir hanımefendi olmaya çalışırken kendisi ile konuşmayı unuttuğunu fark etti. Kendisine en son dürüst davrandığında canı yanmıştı. Kimsenin ulaşamayacağı derin bir kovuğa saklanmış oradan çıkması için işini bahane etmişti. Artık kendine haksızlık yapmaktan vazgeçmesi lazımdı. Gazel gibiler dürüstlük ve güveni hayatlarına ana düstur edindiklerinden kısa süreli şaşkınlıklardan sıyrılmaları kolaydır. Ailesine olan ilgisindeki azalmayı tetikleyen şeyin ne olduğunu düşündü. İlk ne zaman kafasının karıştığını hesapladı ve işleri yoluna koymak üzere kendine söz verdi.

   Elindeki haberlerle uğraşmadan önce uzun zamandır ertelediği bir şeyi yapması gerekiyordu.  Bugünü kurmak için geçmişten tamamen sıyrılmalıydı. Sonsuza dek kapatılması gereken sayfası masasındaki en alt çekmecede beklerken kendini ailesine adadığını iddia edemezdi ya. Kendini zorlayarak çekmeceyi açtı orada duran tahta kutuyu alıp masasının üzerine bıraktı. Elektronik ajandasını açıp bir telefon numarası aramaya başladı. Kısacık bir an tüm özü o masadan, binadan hatta o şehirden ayrıldı. Çok uzaklara gitti. Ruhunu kederli günlere taşıyacak bir anı geldi yüreğinin orta yerine oturdu.

   Gazetenin geniş haber bölümünün kuzey kanadında, pek göze çarpmayan bir noktaya yerleştirilmiş masasında oturup bilgisayar ekranına dalan Gazel hanımı o sırada görenler, hummalı bir çalışmanın ortasında sanırdı. Oysa artık ona pek tanıdık gelmeyen, kendisi yerine yakın bir dostunun başından geçmiş gibi anımsadığı bir küçük gölgeye takılıp gitmişti bile çoktan. Karlarda yuvarlanan bir sarmaşık... İki serseri mayın. Evlenmeden önceki hayatının artık kuruyan bu anına vefa borcunu ödeme bahanesiyle kandırdı kendini. İçinde laf anlatması gereken ne çok kişi vardı. Birini sustursa diğeri suçlayacak bir şey bulurdu. Neyse ki, içindeki tüm o geveze sesleri susturacak bir zenginliği vardı. Gazel Serinses için en önemli şey, anı yaşamaktı. Bu yüzden, günün güzel geçmesi için verilen tüm tavizleri değerli bulurdu. O halde aklına gelen düşünceleri savuşturup kutuyu sahibine teslim etmesi gerekiyordu. Kararını vermiş olmanın huzuruyla derin bir nefes aldı. Ajandasını çantasına yerleştirdi. Ertesi günkü programına ait son düzenlemelerini de yapıp saatler gece yarısını gösterirken boş evine gitmek üzere masasından ayrıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder