“Her şeyin bir
zamanı var,” diye düşündü. “Ben hala bir yabancıyım ve belki de tuhaf
görünüyorumdur. Ama bu girdabın içine sürüklenmem uzun sürmez.”
İntihar Kulübü, Robert Louis Stevenson
Tankut ile Eyşan tanışmalarının altıncı ayında birlikte
yaşamaya başladılar. O zamana dek aralarında ortaya çıkan tüm anlaşmazlıkları
çözmüş ve uyumsuzlukları kabullenmiş olduklarını sanıyorlardı. Birbirlerinin
özel alanlarına saygılı davranıyorlar ve uğraşlarını destekliyorlardı.
Politikadan sanata, bilimden spora hemen her konuda ortak fikirlere sahiptiler.
Bu da aynı evi paylaşma kararı almalarında etkili olmuştu.
İlk pürüz evdeki eşyaların yerinin belirlenip
sabitlenmesinde çıktı. Tankut salondaki yemek masasının üzerinde süs eşyası
görmek istemiyordu. Buna karşılık televizyon sehpasının çevresi küçük kedi-fare
bibloları ile kaplıydı. Banyoya giden holün üzerinde de kaplan fotoğrafları
asılıydı. Evin muhtelif yerlerinde dik dik bakan kedi gözleri ile karşılaşmak
Eyşan’ın asabını bozmuyor değildi. Yine de boya fırçalarının ve etamin
kutusunun etrafta olmasına ses etmeyen Tankut’la bu kadar küçük şeyler yüzünden
tartışmayacaktı elbet. Pürüzün krize dönüşmesine fırsat vermeden genç adamın ricası
yerini buldu. Meşe masifine zaten hiç uymamış olan burgonya kuru gül vazosu ile
bakır badem şekeri kasesi mutfak dolaplarından birinin derinliklerine
kaldırıldı.
İki ev arkadaşı hangi öğünde ne yemek yiyeceklerinden tutun
da hangi kanalı izleyip hafta sonları hangi rotada yürüyüşe çıkacaklarına dair
hemen her konuda görüş birliğine varmışlardı. Sabahları aynı saatlerde
kalkıyor, kahvaltıda haşlanmış yumurtaya koyu kahveyi katık ediyorlardı. Evden
çıkmadan önce kendilerini bekleyen günün kısa bir kritiğini yapıyor ve her ne
hikmetse birbirleri ile aynı renklerde kıyafetler giyiyorlardı.
Tankut’la aynı evde yaşamaya başlamadan önce mide
ağrılarından şikayetçi olan Eyşan, uyguladıkları ortak diyet sistemi sayesinde
her güne daha zinde uyandığı için kendini şanslı sayıyor, şükürlere doymuyordu.
Genç kadın birlikte yaşamanın nasıl bir şey olduğunu soran arkadaşlarına “Kayıp
siyam ikizimi bulmuş gibiyim. Canım yandığı anda hissedip bana telefon edecek
kadar duyarlı biri.” diyordu.
İki kişi arasındaki bu uyuma nadir rastlanacağını
söyleyip birbirlerini tebrik etmekten geri durmayan ev arkadaşları, bir akşam
üzeri üzerlerinde çizgili pijamaları ile oturmuş en sevdikleri otomobil
yarışlarını izliyorlardı. Göz ucuyla baktığı mobilya kataloğu hakkında fikir
beyan etmekte olan Tankut beğendiği bir berjeri Eyşan’a gösterdi. Eyşan bu koltuğun
perdelerle uyum sağlamayacağını söyledi. Bunun üzerine, vakit alışveriş yapmak
için hayli geç olsa da; yeni perde almak üzere dışarı çıkmaya karar
verdiler.
Alışveriş merkezinin kapanmasına iki dakika kala
hayallerindeki perdeleri seçmişler ve kasaya yönelmişlerdi. O gece izlemeyi
planladıkları Bela Lugosi filmini erteleyip eve döndüklerinde perdelerin yapımı
ve yerleştirmesi ile uğraştılar. İşleri bittiğinde her ikisi de oldukça huzurlu
biçimde yataklarına uzandılar.
Ertesi gün onları uyandıran telefonlarının alarmı değil, perdelerin düşme sesiydi. Yeni konukları yerlerini yadırgamış
olacaktı. Durumu fazla ciddiye almadılar hatta Eyşan Japon perdelerinin rengi ve dokusu
ile ilgili bir iki espri patlattı.
Akşam üzeri aynı saatlerde eve döndüklerinde sadece
oturma odasındaki değil, çalışma odasındaki perdeleri de yerde buldular. Tankut
perde asma çubuğunda bir sorun olduğuna emindi. Eyşan ise sorunun imalatçı
firmadan kaynaklandığına inanıyordu. Ne kadar diretseler de biri diğerinin düşüncesine katılmadı. Akşam yemeğini ertelediler. Eyşan yatmadan
önce çalışma odasına girip buradaki küçük peluş çita oyuncaklarını ortadan
kaldırdı.
Perdelerin eve gelmesinden bir hafta sonra, artık ev arkadaşlarının
birbirleri ile geçirdikleri zaman azalmaya başlamıştı. Sabah birbirleri ile
konuşmadan evden ayrılıyor, akşam yemeklerinde farklı menüleri tercih
ediyorlardı. Eyşan saçlarını kestirip kızıla boyatmış ve ofise yeni gelen
İngiliz çocukla haftada üç kez dışarı çıkar olmuştu. Tankut duruma içerlediğini
göstermek için genç kadının etamin ve boya kutularını ayakkabı dolabının
üzerine kaldırdı. Eyşan oralı olmadı.
Havaların iyiden iyiye soğumaya başladığı günlerden
birinde laf dinlemez perdeler, kendi odalarına çekilmiş iki arkadaşın arasındaki
sessizliğe darbe indirdi. Bu sefer öyle gürültüyle yere düşmüşlerdi ki, ahşap
zemin üzerinde oluşturdukları çizgiler ev sahiplerinin canını sıkmaya yetti.
Tankut bu duruma daha fazla dayanamayacağını söyleyip perdeleri yerlerine
zamklamaya yeltendi. Eyşan eskiden hayatının anlamı olarak gördüğü adama
tanımaz gözlerle baktı. Tek laf etmeden banyonun duş kabininde asılı kedi armalarını
kazımak üzere harekete geçti.
Günler geçti. Japon perdeleri kendilerine ait bir dil tutturmuşçasına
belli zamanlarda asılı bulundukları kanatlardan kendilerini kurtarmayı ve
özgürlüklerini ilan etmeyi sürdürdü. Tankut çalıştığı mimarlık şirketinden
terfi alarak şehir merkezindeki yeni caminin inşa gurubuna katıldı. Neredeyse
tüm vaktini ofiste geçirir olmuştu. Eyşan ise işten arda kalan vaktini dil
kursları ile dans dersleri arasında pay ediyordu. Birbirlerinin yüzlerini iki
üç haftada bir gören iki ev arkadaşı, yaşam alanlarını derin çizgilerle ayırdılar. Sınırı belirlemek için, elbette ki asi japon perdelerini
kullandılar.
Fotoğraf: Muhsin Akgün