Başlangıç diye bir şey yok. Herkes gibi ben de bir yol
bulup yeryüzüne merhaba dedim. Kalabalıkta sürüklenip durdum. Tam şu anda ise
aynada yüzüme bakıyor, kim olduğumu anımsayamıyorum. Yüzümde hafif bir makyaj,
elimde bir cüzdan var. İçindeki fotoğraflara, kimliklere bakılırsa cüzdan, bana
ait değil. Duvardaki tabelada yazdığına göre Büyük Londra otelindeyim. Bu
daracık tuvalette kim cüzdanını unuttuysa, çok yazık. Çünkü cüzdanı cebime
atıyorum. Sakince tuvaletten çıkıyorum. Lobiye gelince nerede oturduğumu
bulmaya çalışıyorum. Buraya yalnız mı gelmiştim, yoksa biriyle randevum mu
vardı? Barda oturan boş bakışlı sarışın eliyle yanındaki sandalyeyi işaret
ediyor. Demek ki buraya bu bönle buluşmaya geldim. Yanına gidiyorum. Bir içki
ısmarlıyor bana ve son politik sızıntıyla düşürülen faizlerden söz ederek beni
tavlamaya çalışıyor. Giydikleri üzerine oturmayan, sürekli gözlerini benimkilerden kaçırarak konuşan bu herife katlanamıyorum. Neyse ki, panik içinde bir
kadın, barmene yaklaşıp tuvalette kaybettiği cüzdanını soruyor. Biraz keyfim
yerine geliyor. Artık bardan ayrılabilir, gönül rahatlığıyla şehvet sularına dalabilirim. Böylelikle
yarım saat evvel Odakule’de olduğumu, hep aynı yerde duran çiçekçinin yanına
çökmüş zırıldadığımı da hatırlarım.
Kalbimin kırıklığını bu cüzdan tamir
ediveriyor. Ona kavuşmadan önce olmak istediğim tek yer, şehrin
kanalizasyonlarıydı. Sersem rüzgarda, çingenenin etrafa savrulan papatya
yaprakları gibi havada taklalar atarak su birikintilerine inmek ve oradan en
yakın mazgala ilerleyerek kuytularda kaybolmak istiyordum. Geri dönüp bakınca
cadı martavallarının o anda okunduğunu ve kaderimin tam o saniyede
düğümlendiğini sanabilirsiniz. Gözünüzde canlandırın, dizlerimin bağı çözülmüş,
sümüklerim çeneme duble yol inşa etmiş... Yine de telefonumu sımsıkı tutuyorum.
Sanki o, benim hayat güvencem. Elimde telefonum olmadığı ve titreşmediği zaman
boşlukta hissederim de.. Ah başlamıştık değil mi? Merhaba, şimdi bu cüzdanla
yeni bir kadın gibiyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder