13 Kasım 2016 Pazar

Mars'a bir bilet


Bu aralar geleceğimle ilgili nahoş hisler taşıyorsunuz, biliyorum ancak; Ulaştırma Bakanlığı’ndaki iletişim asistanlığı işimden ayrıldığımdan beri ilk kez yüzüm gülüyor. Neler atlattım baksanıza, memlekette cadı avı başlayınca terör örgütü mensubu yaftasından kurtulamadım. Kriptolu telefonlardan ve sinyal şifrelemekten bihaber olan bendenizin beter durumlara düşmesini görmeseydiniz keşke. Zamanında gözünü açık bağlantılarını sıkı tut, diye seni uyarmıştım diyeceksiniz. Lakin zamanlama konusunda pek bir beceriksizimdir, bilirsiniz. Son günlerde kapı altlarından sızıveren karanlık suların içindeki zehirli atıklarla bir tutulmak ağrıma gitmedi değil. Çıtımı çıkarmadım yine de. Sessizliği sevmek bende belirgin bir tutumdur. Hem konuşsam ne olacaktı ki? Hani şu haber bültenlerine bile konu oluveren kayıplara karışma tezgahında da susuvermiştim. İnsanlara alay konusu olmaktan yana şikayetçi değilim. Sadece aile adımıza leke sürmüş olmak beni üzüyor, babacığım. Sizin gibi dünyaya metelik vermeyen, her ahval ve şerait içinde edecek bir çift manalı lakırdı buluveren, kadim müktesebata ilgisini yitirmemiş biri olmayı ne çok isterdim. İster astronom ister artiz ol, buralarda hiçsin, iyisi mi yağlı bir kısmet bul diyen enişte beyin haklı çıkması şimdi canımı daha fena yakıyor.



  Ana sanayiiye erişemeyen bir yedek parçacık olmak halimi değiştirebilecek bir gelişmeden, bir umut ışığından haberdar etmek için size bu satırları yazıyorum. Rasathane’de çalışan arkadaşım Efraz’ı anımsarsınız. Cıvıltıya benzeyen o kendine has konuşmasını nicedir özlemiştim. Başka devletten bir grup bilim adamına mihmandarlık ediyormuş bizimki, “Akşam yemeğine gideceğiz, gelsene” diye çağırdı beni. Atladım, sıkıntı dalgalarının kalbimdeki kıyıya vurduğu bir akşam üzeri vardım Kandilli’ye. Eski yıkıntıların bulunduğu arka bahçesini çok severdim gözlemevinin, gittim orada bir taş üstüne oturdum. Biraz sonra yolunu kaybetmiş bir ecnebi geldi yanıma,
“Bu yıldızın burada ne aradığını bilir misin?” diye göğü işaret etti.
Hava henüz tam anlamıyla kararmasa da gökte tek başına cayır cayır parlayan bir cisim vardı. Ondan söz ediyor olmalı, diye düşündüm. Bize henüz ulaşmamış olan uzak yıldızların ışıklarından güçlü bir demetti bu. Alman hekim Olbers’in paradoksunu haksız çıkaracak denli yakın duruyordu yeryüzüne. Tüm yıldızlardan daha parlak ve her türlü büyük patlama kalıntısından daha kuvvetli... Ben gotik şairleri bile düşünmeye sevk eden malum paradoksun kör kuyularına dalmışken yıldız hakkında bir açıklama ihtiyacı hissetti adamcağız.
“Bu, bir süredir özel bir ışıklandırma ile restore ettiğimiz gezegen aslında.” deyiverdi.
 
  Kıymetli pederim, meğerse adamın şahsi arabasıymışçasına sahiplendiği bu cisimcik Merih imiş. Burada ademoğlu yaşasın diye özel bir üs kurulduğu bilginiz dahilindedir sanıyorum. Gelecek yıl ilk sakinlerine kavuşacak olan gezegen için bir çeşit çekiliş düzenlendiğini de biliyor muydunuz peki? İşte umulmaz hassasiyeti yüzünden hiçbir işte muvaffak olamamakla itham ettiğiniz bu kerimenizin, uzak gezegenlerde yeni bir hayata adım atmak için kuraya katılma hakkını kazandığını size bildirmekten kıvanç duyuyorum. Efraz’a bakılırsa bizim buralardan az sayıda kişi seçildiği için şansım yüksekmiş. O kadar da talihsiz değilmişim demek.

  Eğer piyangoyu kazanacak olursam, gri uydu tünelleriyle bezeli Mars sokaklarında, müphem mısraların dolaştığı çentikler çakmak benim için ilk vazife olacaktır. Nihayet hısım, akrabayı sevindirecek bir ilmühaber sahibi olacağımı sanıyorum. O vakit, kız kısmı erkeklerle top oynamaz diyen komşuların dillerinde haybeye harcanan çocukluğum, sabahlara dek sanat atelyesinde dikilemezsin diye diye heder edilen ergenliğimin de rövanşını göreceğim.

  Düşünsenize babacığım, yeni yerleşim sağlanacak bir gezegende, ‘nasıl nefes alınır’ı öğretecek bir vatanımız evladına ne çok ihtiyaç vardır. “Sen kimsin?” diye horozlanacak, yolda yürüyenlerin üzerine araba sürecek, biri arkasını döner dönmez sövüp sayacak, spor müsabakaları ve düğünlerde havaya ateş açacak, metro sıralarında omuz ve çimdik atarak kaynak yapacak ve hatta yanında duranın şekil şemaline sinirlenip uçan tekme savuracak birilerinin boşluğu oralarda hissedilmemeli. Oyun içinde oyun kurmaya meraklı, gizli örgütlere antremanlı bir türün iltifatı orayı da ihya edecektir. Gözlemevinin bahçesinde tanıştığım piyango komite üyesi mülakat için çağırdığında bu noksanı dile getirmeli miyim sizce?  Ah babacığım var ya, Mars’ın dağını bayırını mangalla donatacağım; yeter ki şu bilet bana çıksın.


1 yorum:

  1. Dear Feride, can you help me and write in short about this article, because translation is not good.
    Sincerly yours, Saulius.

    YanıtlaSil