10 Şubat 2018 Cumartesi

GÖNÜL BORCU

"Eğer yeteneğiniz yoksa; fazla alçakgönüllüyseniz, vahşilikten nasibinizi almamışsanız filan... film yapmayı beceremeyebilirsiniz. Ben bir gansterim. Bir şeyi istersem, onu elde ederim." 
                                                                      John Cassavetes



       

Kader, korkusuzlara 'sınırsız eğlence' vadeden bir parkın yamacında yaşıyordu. Mahallesindeki bir çok kişiden farklı olarak, bu parkta çalışmıyordu. Yine de gününün büyük vaktini parkı ziyarete gelenlerle karşılaşarak geçirirdi. O, parkın girişindeki benzincinin kafeteryasında kasiyerlik yapıyordu. Üzerine nefti yeşili önlüğünü geçirir ve  hıza ve neşeye' doymaya şartlanan yüzleri incelerdi. Günde sekiz saatini envai çeşit insan görerek geçirmesinden olsa gerek; çatı katındaki dairesine döndüğünde çayını ve makarnasını alır ve parkın en yüksek noktasına hakim olan Adalet kulesi manzaralı penceresinin önüne yerleşirdi. Komşularından sadece ikisini tanırdı. Evine konuk kabul etmez ve Kardinal pavyonunda geçirdiği gençlik günlerini hiç aklına getirmezdi. Güzel kadındı vesselam, ancak saçına ve ellerine gösterdiği özeni diğer yerlerinden esirgerdi.

Kader eleğini penceresinin dibine astığından emindi.  O vakit adaşı, yani talih kapıyı çaldı, Kader'i şaşırttı. Yüzünü minik bir velet kılığında gösterdi. Yazgı, Kader'in üç kat altındaki iki odalı  daireyi altı kardeşiyle paylaşıyordu. Babasının patronları, ispiyoncu damgası yemiş olan adamcağızın defterini dürmeye geldiklerinde evden bir tek o kaçabildi. Kader'in kanatlarının altına sığındı. Küçük çocuk, hiç kimselerle konuşmayan bu başörtülü kadını bir kaç kez apartman girişinde görmüştü. Fakat çaresizdi. Acizdi. Yazgı ile Kader'in yolları işte böyle birleşti.


"Dünyadaki en zor şey kendini ifşa etmek, yapmak durumunda olduğun şeyi açıklamaktır. Bir sanatçı olarak inanıyorum ki, bizler bir sürü şey denemek zorundayız. Fakat her şeyin ötesinde, aslolan başarısız olmaya cesaret edebilmektir. Kim olduğunuzu açığa vurabilmek için her şeyinizi riske atmaya istekli olmalısınız." 
                J.Cassavetes (oyuncu, yazar, yönetmen)1929-1989

3 Şubat 2018 Cumartesi

niye onu seçti, bilmem

Gerçek dostluk gerçek aşktan daha nadir bulunur. Sevdiğimiz birçok
eser, rekabeti bir kenara bırakıp işbirliği yapmayı seçen edebi
dostluklar sayesinde ortaya çıkmıştır.



Size hem meydan okuyan hem de ilham veren birini bulun ve hayatınızı
onunla geçirin.

Yüzüklerin Efendisi ve Narnia Günlükleri
1926 yılında Oxford Üniversitesi'nde bir toplantıda tanışan C.S. Lewis
ve J.R.R. Tolkien'i birleştiren efsanelere ve mitlere duydukları
hayranlık olmuştu. Lewis Tolkien'le tanıştığında şöyle bağırmıştı,
"Ne? Sende mi? Bu dünyada tek kişi olduğumu sanıyordum..." İkili Grimm
Masalları, Ortaçağ ve Baltık destanlarını okuyarak büyümüşlerdi ve bu
hikayelerin çocuklardan çok evrensel doğrulara ait olduğuna
inanıyorlardı.
İkinci Dünya Savaş'nın başladığı yıllarda kendilerine bir çalışma
programı hazırladılar. Akşamları parklarda yürüyerek o gün okudukları
hakkında görüş alış verişinde bulunurlardı. Lewis "uzay yolculuğu"
Tokien de "zaman yolculuğu" hakkında uzmanlaşmak istiyorlardı.
Birbirileri üzerinde derin tesir bıraktılar. Tolkien fazla hayalci
bulduğu Lewis'e akılcı önerilerde bulunurdu. Lewis de asosyal
arkadaşının daha çok toplum içine çıkmasını sağlardı. Elbette teoloji
ve din konusunda görüş ayrılıkları da vardı ama bu el ele verip Narnia
ve Orta Dünya'yı yaratmalarına engel olamadı.

Çıplak Şölen ve Uluma
1943'te ortak arkadaşları Lucien Carr'ın tanıştırdığı Allen Ginsberg
ve William Burroughs Beat kuşağı olarak adlandırılan bir jenerasyonu
etkileyen eserlere imza attılar. Onları birleştiren uyuşturucu, seks
ve şiirdi. Yanlarına tuvalet kağıdına üç haftada yazacağı "Yolda"
kitabı ile ünlenecek olan Jack Kerouc'u da alarak 1945'te New York'ta
bir apartman dairesine çıktılar. Zira Ginsberg, Columbia Üniversitesi
yatakhanesinde uygunsuz durumda yakalandığı için okuldan
uzaklaştırılmıştı. Ginsberg eğitimine "Tanıdığım en entelektüel insan"
dediği Burroughs'un verdiği kitaplarla devam etti.

1950'lerin sonunda Tanca'da aldığı notları ve Ginsberg ile
mektuplaşmalarından yola çıkarak "Çıplak Şölen" kitabını yazan
Burroughs, kitabının edtörlüğünü de yakın arkadaşına teslim etmişti.
İkili bu sırada kısa süre aşk yaşasa da dost kalmakta karar
kıldı.Ginsberg bu dönemde "Uluma" şiirini yazdı ve büyük ün kazandı.

Cut up (dilimleme) tekniği ile iki ayrı sayfayı ortadan bölerek
yepyeni bir sayfada birleştirmeyi adet edinen Burroughs'un yazı tarzı
Ginsberg tarafından övüldü. Burroughs'un kurgu tekniği kimileri
tarafından 'şarlatanlık' olarak görüldü. Oysa Ginsberg yakın dostunu
edebiyatın Cezanne'ı olarak anmaya devam etti. Farklı şehir ve
ülkelerde
ölene dek görüşmeye devam eden dostlar birbirlerinden aldıkları güçle,
Amerikan edebiyatının köşe taşı sayılan roman ve şiirlere imza
attılar.

Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Mektup Aşkları
Önceleri "Bir İntiharın İzinde" koyduğu son eserini yazarken duyduğu
dünya ağrısını dostu Leyla ile paylaşmıştı Tezer Özlü.

"Özverinin, kardeşlik duygusunun silinip, çıkar ilişkilerinin egemen
olduğu bir dünyada dostlar olmadan ne yapardık bilmiyorum." sözü
Leyla Erbil'in meslektaştan öte gördüğü dostlarına bakışını açıklar.

"Tezer ile iki konuda birbirimize söz vermiştik. İlki evlilik
kurumunu, kocaları, eşlerimizi anlatacağımız birer roman yazmaktı."
demiş ve ona verdiği sözü "Mektup Aşkları" romanını yazarak tutmuştu.
Tezer "Bu dünyada en yakın hissettiğim, beni coşturan dostum" diye
seslenirdi Leyla Erbil'e. Erbil de "Karşılıklı olarak yüreklerimizi
değiştirdik" diye sarıp sarmalardı dostluğunu.