17 Aralık 2017 Pazar

Umudun mahmuzu dokunsa ya bana

"Sevdiği bilginin kendisi değildi aslında; onun aldığı biçimi, yansıyan suretini seviyordu. Bir kitabı seviyordu çünki o bir kitaptı; kokusunu, ismini seviyordu onun. Bir elyazmasının silinmeye yüz tutmuş tarihini seviyordu, o garip, yabancı, gotik harflerini, çizimlerini cömertçe dolduran yaldızlarını, tatlı ve yumuşak rahiyasını mutlulukla içine çektiği tozla kaplanmış yapraklarını seviyordu."
Gustave Flaubert, Bibliyomani, Sel Yayıncılık

 Tuhaf mahluklardan sadece biri

I.

“Japon balığı solucanların üremesini engeller. Eğer avlanırken fazla yeme ihtiyacın olacaksa, onları uzaklaştırsan iyi edersin.” dedi Leyla. Okuldayken öğrencilerievdeyken ben, mutlaka biri boyunun ölçüsünü alsın diye uğraşırdı bu kadıncağız.

“Sana soran oldu mu?” diye çıkıştım. 

“Babamın garajdan çıkıp seninle gelmesini sağlamalısın Behzat. Bütün gün o kaynak makinesi ile ne yapıyor anlamış değilim.” Her konuda fikir beyan etmekten gocunmayan büyük ablam Gül, bunları söyledikten sonra, mutfak muşambasına mama bulamakla meşgul bebeğinin ağzını tıkamaktan geri durmadı. Ana oğul sanki evdeki tüm yemekleri herkesten önce silip süpürmeleri gerekiyormuş gibi hızlı hareket ediyordulardı.

Kadın milletine ait bütün uyuz huylar bizim damın altında bir araya gelmişti sanki. Leyla, Gül ve en küçük ablam, hayalet Nisa yalnızken bir nebze çekilir oluyorlardı. Ama bir arada olunca onları sevemiyordum. Bir kere bilgiçlik taslamak pek hoşlarına giderdi. Ayık gezdiğim nadir günlerden birinde içlerinden birinin ağzını burnunu kırmak arzusu ile doldum. Kim olduğunu hemen söylemeyeceğim, katil uşağı hikayenin sonuna dek saklamaya kararlıyım. 

Aciz bir albatrosa benzetirdi annem beni, hep aynı duvarlara çarpa çarpa körleşmiş bir kuşa... Hepimiz bu eve kısılıp kalmış gibiydik. Dışarı bir amaçla çıkan tek kişi, üç durak ötedeki lisede resim dersi veren Leyla idi. Bu bile ondan ölesiye nefret etmem için yeterli sebepti. Bir de üzerine hep aynı mavra, ana babayı suçlama...
 
“Annemle babamdan alacaklıyız. Tüm hayatımızın bu hale gelmesinin sorum
lusu onlar.”derdi. Ebeveynlerini suçlayan sonra da kendini yargılayan çocuklardık biz. 

Bu üçüne dayanamıyordum, koşup kitaplarıma sarılıyordum. Bu dünyada varsa yoksa kitaplarım, içlerine dalıp kaybolduğum derin ormanlarım...



"İnsan şu hayatta öylesine kötü günlerde, öylesine uğursuz zamanlarla sınanır ki, kime lanet okuyacağını bilemeyip göğe doğru haykırır. İnsanlar kadere kötü günlerde inanırlar." 
G.Flaubert, Bibliyomani



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder