"Sevdiği bilginin kendisi değildi aslında; onun aldığı biçimi, yansıyan suretini seviyordu. Bir kitabı seviyordu çünki o bir kitaptı; kokusunu, ismini seviyordu onun. Bir elyazmasının silinmeye yüz tutmuş tarihini seviyordu, o garip, yabancı, gotik harflerini, çizimlerini cömertçe dolduran yaldızlarını, tatlı ve yumuşak rahiyasını mutlulukla içine çektiği tozla kaplanmış yapraklarını seviyordu."
Gustave Flaubert, Bibliyomani, Sel Yayıncılık
I.
“Japon balığı solucanların
üremesini engeller. Eğer avlanırken fazla yeme ihtiyacın olacaksa, onları
uzaklaştırsan iyi edersin.” dedi Leyla. Okuldayken öğrencilerievdeyken ben,
mutlaka biri boyunun ölçüsünü alsın diye uğraşırdı bu kadıncağız.
“Sana soran oldu
mu?” diye çıkıştım.
“Babamın garajdan
çıkıp seninle gelmesini sağlamalısın Behzat. Bütün gün o kaynak makinesi ile ne
yapıyor anlamış değilim.” Her konuda fikir beyan etmekten gocunmayan büyük
ablam Gül, bunları söyledikten sonra, mutfak muşambasına mama bulamakla meşgul
bebeğinin ağzını tıkamaktan geri durmadı. Ana oğul sanki evdeki tüm yemekleri herkesten
önce silip süpürmeleri gerekiyormuş gibi hızlı hareket ediyordulardı.
Kadın milletine ait bütün
uyuz huylar bizim damın altında bir araya gelmişti sanki. Leyla, Gül ve en küçük
ablam, hayalet Nisa yalnızken bir nebze çekilir oluyorlardı. Ama bir arada olunca onları sevemiyordum. Bir kere bilgiçlik taslamak pek hoşlarına giderdi. Ayık
gezdiğim nadir günlerden birinde içlerinden birinin ağzını burnunu kırmak arzusu ile doldum. Kim olduğunu hemen söylemeyeceğim, katil uşağı hikayenin sonuna dek saklamaya kararlıyım.
Aciz bir albatrosa
benzetirdi annem beni, hep aynı duvarlara çarpa çarpa körleşmiş bir kuşa... Hepimiz
bu eve kısılıp kalmış gibiydik. Dışarı bir amaçla çıkan tek kişi, üç durak
ötedeki lisede resim dersi veren Leyla idi. Bu bile ondan ölesiye nefret etmem
için yeterli sebepti. Bir de üzerine hep aynı mavra, ana babayı suçlama...
“Annemle babamdan alacaklıyız. Tüm hayatımızın bu hale gelmesinin sorumlusu onlar.”derdi. Ebeveynlerini suçlayan sonra da kendini yargılayan çocuklardık biz.
Bu üçüne dayanamıyordum, koşup kitaplarıma sarılıyordum. Bu dünyada varsa yoksa kitaplarım, içlerine dalıp kaybolduğum derin ormanlarım...
"İnsan şu hayatta öylesine kötü günlerde, öylesine uğursuz zamanlarla sınanır ki, kime lanet okuyacağını bilemeyip göğe doğru haykırır. İnsanlar kadere kötü günlerde inanırlar."
G.Flaubert, Bibliyomani
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder