Zamanı avuçlarımızda buruşturup atar, bir yarış
arabasındaymışçasına süratli seyreder ve her şeyi geride bırakırız. Gençken
yaşadıklarımız bir daha yakamıza yapışmayacak sanırız. Ama mutlaka yapışır.
Rüyalarda zaman donmuştur, sonsuza dek kaçamaz bir yerde mutlaka yakalanırsın.
Uyandığında hiç olmamış gibi de yapabilirsin, ya da yazarsın... Kendi
hapishanelerini bizim için lunaparka çevirenler öyle yaptılar. Şu iki yazar gibi...
MARGARET ATWOOD
Aynı
adlı romandan uyarlanan TV dizisi “Damızlık Kızın Öyküsü” ile hayran kitlesini
iyice genişleten Atwood, “Asla geleceği düşünmedim. Bu yüzden bilim kurgu
yazıyorum. Peygamber değilim, kehanetlerde bulunmuyorum. Yazdıklarım tamamen
bugüne ait şeyler. Bunun güç arzusundan değil korkudan beslendiğini
düşünüyorum.” diyor.
Kanadalı
yazar, madde bağımlısı bir arkadaşının tedavisine yardım etmediği için yıllarca
kendisini suçlamış. Sonra da pişmanlıklarını alıp avantaja çevirmiş. Kadın
dernekleri için çalışan bir aktivist ve fotoğrafçı da olan Atwoood hayattan
aldığı dersleri şöyle özetliyor…
“Mükemmeliyetçi
olmamayı öğrendim. Yokuş aşağı giden bir kayakçı gibiyim. Yazarken de böyledir,
finali yazarken aynı anda başlangıç kısmının da yeniden yazımını gerçekleştiririm.
Tekrar tekrar başlamaktan korkmam.”
“Mutluluk camdan duvarları olan bir bahçe: ne
girebilirsiniz ne çıkabilirsiniz. Cennet'te hikayeler yoktur; çünkü yolculuk
yoktur. Hayatın dolambaçlı yollarında hikayeyi sürdüren şey; kaybetmek, pişman
olmak, acı çekmek ve yitirdiklerini özlemektir.” (Kör Suikastçı, DK)
TOMRİS UYAR
“Gençliğin o sıcak güneşi battıktan sonra alacakaranlıkta
idareten yaktığımız mumun o titrek ışığına övgüler düzmek neyin nesi? Yaşlılık
ile ihtiyarlık aynı değil. Gençliklerini gereğince yaşayanlar ilgi alanlarını
ustalıkla saptarlar. Eskiyen hücreleriyle iddiasız, dürüst bir yaşlılığa
hazırlanırlar. Çevrelerini daha nesnel ve sakin gözle inceleyebilirler.
İlgisizlikten yakınmak, onun bunun dedikodusuyla beslenmek yerine, ailede bir denge
öğesi olmayı seçerler. Bir yaşlı ihtiyarlığa teslim olmak istemiyorsa gençlerle
ilişki kurmalı. Dünyaya duyduğu ilgiyi tavsatmamaya kararlı yaşlı, bir genç
aracılığıyla yalnızlığı da atlatır. Yaşlı biriyle birlikte yürüyen genç de
kendi yaşlılığına hazırlanır. (Aşkın Yıpranma Payı, YKY)
BU YILIN GENÇLİK FİLMLERİ
Geçtiğimiz hafta 37. yılını kutlayan İstanbul Film
Festivali’nde gösterilen “gençlik” temalı filmler, insanoğlunun kendini temize
çekmek için genç bakışa muhtaç olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Siyasi
çalkantılar arasında boğulan ve başka gezegenlerde yeni ev bulma derdine düşen
yetişkinlerle dolu yeryüzünde; gençliği hata, yaşlılığı ise pişmanlık olarak
algılama devrinin nihayet sonu gelmiş görünüyor. Hayatta fark yaratmamızı
sağlayan şeyin henüz genç yaşta oluşturulan iyi alışkanlıklar olduğunu söyleyen
filmler, kendini gerçekleştiren ve seçimlerinin arkasında cesaretle duranları
yüceltiyor.
Amerikan bağımsız sinemasının kalesi Sundance ödüllü “Cameron Post’a Ters Terapi” filminde Sasha
Lane tarafından canlandırılan karakter; “Belki
eşcinsel olmak değil, genç olmanın kendisi iğrenç bir şeydir” diyerek kafa
karışıklıklarıyla dolu bu dönemin geçiciliğini unutmamak gerektiğini anlatıyor.
Hemcinslerine duydukları ilginin körelmesi için bir rehabilitasyon merkezinde
tedavi gören 90’lar gençliğini anlatan filmin en olgun karakterinin ağzından
duyuyoruz bu sözü. Bir hippi komününde büyüyen ve çoğunluğun peşinden gitmeyi
reddeden bir genç kız. İnsanların niyetlerini çözmeyi erken yaşta öğrenmiş.
Gençlik onun için arzuların tavana fırladığı hayatının baharı olmaktan ziyade,
atlatılması gereken bir travma... Chloé-Grace Moretz tarafından canlandırılan
filmin ana karakterinden daha mert ve seçimlerinin arkasında durmakta kararlı.
Adı “Gençlik” olan bir başka filmde ise 70’lerde Çin Dans
ve Tiyatro topluluğunun üyelerinin yıllar boyunca başka patikalara saparak
zorluklara direnmede yaşadıkları anlatılıyor. Kabuk değiştiren ülke ve yitip
giden ümitler in ışığında filmin finali aşkı yüceltiyor. Ne kadar az
beklentiniz olur, karşılıksız iyilik yaparsanız hiç yaşlanmazsınız diyor.
Benzer bir bakış “Dovlatov” adlı Rus yazarın anlatıldığı filmde de var. Kapana
kısılmış, kısır bir edebiyat ortamında “Her şeye rağmen vardık!” diyerek en
dürüst yolun hatalar, düş kırıklıkları ve umutlarla örülü olduğunu söylüyor.
Hayattayken değeri bilinmeyen sanatçıların kalıcı olma sebebinin, şöhret ve
iktidara teslim olmayan omurgalı duruşları olduğunu iddiasındaki bu filmi mutlaka
izleyin.