22 Nisan 2018 Pazar

KULLAN AT


Zamanı avuçlarımızda buruşturup atar, bir yarış arabasındaymışçasına süratli seyreder ve her şeyi geride bırakırız. Gençken yaşadıklarımız bir daha yakamıza yapışmayacak sanırız. Ama mutlaka yapışır. Rüyalarda zaman donmuştur, sonsuza dek kaçamaz bir yerde mutlaka yakalanırsın. Uyandığında hiç olmamış gibi de yapabilirsin, ya da yazarsın... Kendi hapishanelerini bizim için lunaparka çevirenler öyle yaptılar. Şu iki yazar gibi...

MARGARET ATWOOD
Aynı adlı romandan uyarlanan TV dizisi “Damızlık Kızın Öyküsü” ile hayran kitlesini iyice genişleten Atwood, “Asla geleceği düşünmedim. Bu yüzden bilim kurgu yazıyorum. Peygamber değilim, kehanetlerde bulunmuyorum. Yazdıklarım tamamen bugüne ait şeyler. Bunun güç arzusundan değil korkudan beslendiğini düşünüyorum.” diyor.
Kanadalı yazar, madde bağımlısı bir arkadaşının tedavisine yardım etmediği için yıllarca kendisini suçlamış. Sonra da pişmanlıklarını alıp avantaja çevirmiş. Kadın dernekleri için çalışan bir aktivist ve fotoğrafçı da olan Atwoood hayattan aldığı dersleri şöyle özetliyor…
“Mükemmeliyetçi olmamayı öğrendim. Yokuş aşağı giden bir kayakçı gibiyim. Yazarken de böyledir, finali yazarken aynı anda başlangıç kısmının da yeniden yazımını gerçekleştiririm. Tekrar tekrar başlamaktan korkmam.”
 “Mutluluk camdan duvarları olan bir bahçe: ne girebilirsiniz ne çıkabilirsiniz. Cennet'te hikayeler yoktur; çünkü yolculuk yoktur. Hayatın dolambaçlı yollarında hikayeyi sürdüren şey; kaybetmek, pişman olmak, acı çekmek ve yitirdiklerini özlemektir.” (Kör Suikastçı, DK)

TOMRİS UYAR
“Gençliğin o sıcak güneşi battıktan sonra alacakaranlıkta idareten yaktığımız mumun o titrek ışığına övgüler düzmek neyin nesi? Yaşlılık ile ihtiyarlık aynı değil. Gençliklerini gereğince yaşayanlar ilgi alanlarını ustalıkla saptarlar. Eskiyen hücreleriyle iddiasız, dürüst bir yaşlılığa hazırlanırlar. Çevrelerini daha nesnel ve sakin gözle inceleyebilirler. İlgisizlikten yakınmak, onun bunun dedikodusuyla beslenmek yerine, ailede bir denge öğesi olmayı seçerler. Bir yaşlı ihtiyarlığa teslim olmak istemiyorsa gençlerle ilişki kurmalı. Dünyaya duyduğu ilgiyi tavsatmamaya kararlı yaşlı, bir genç aracılığıyla yalnızlığı da atlatır. Yaşlı biriyle birlikte yürüyen genç de kendi yaşlılığına hazırlanır. (Aşkın Yıpranma Payı, YKY)

BU YILIN GENÇLİK FİLMLERİ
Geçtiğimiz hafta 37. yılını kutlayan İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “gençlik” temalı filmler, insanoğlunun kendini temize çekmek için genç bakışa muhtaç olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Siyasi çalkantılar arasında boğulan ve başka gezegenlerde yeni ev bulma derdine düşen yetişkinlerle dolu yeryüzünde; gençliği hata, yaşlılığı ise pişmanlık olarak algılama devrinin nihayet sonu gelmiş görünüyor. Hayatta fark yaratmamızı sağlayan şeyin henüz genç yaşta oluşturulan iyi alışkanlıklar olduğunu söyleyen filmler, kendini gerçekleştiren ve seçimlerinin arkasında cesaretle duranları yüceltiyor.

Amerikan bağımsız sinemasının kalesi Sundance ödüllü “Cameron Post’a Ters Terapi” filminde Sasha Lane tarafından canlandırılan karakter; “Belki eşcinsel olmak değil, genç olmanın kendisi iğrenç bir şeydir” diyerek kafa karışıklıklarıyla dolu bu dönemin geçiciliğini unutmamak gerektiğini anlatıyor. Hemcinslerine duydukları ilginin körelmesi için bir rehabilitasyon merkezinde tedavi gören 90’lar gençliğini anlatan filmin en olgun karakterinin ağzından duyuyoruz bu sözü. Bir hippi komününde büyüyen ve çoğunluğun peşinden gitmeyi reddeden bir genç kız. İnsanların niyetlerini çözmeyi erken yaşta öğrenmiş. Gençlik onun için arzuların tavana fırladığı hayatının baharı olmaktan ziyade, atlatılması gereken bir travma... Chloé-Grace Moretz tarafından canlandırılan filmin ana karakterinden daha mert ve seçimlerinin arkasında durmakta kararlı.

Adı “Gençlik” olan bir başka filmde ise 70’lerde Çin Dans ve Tiyatro topluluğunun üyelerinin yıllar boyunca başka patikalara saparak zorluklara direnmede yaşadıkları anlatılıyor. Kabuk değiştiren ülke ve yitip giden ümitler in ışığında filmin finali aşkı yüceltiyor. Ne kadar az beklentiniz olur, karşılıksız iyilik yaparsanız hiç yaşlanmazsınız diyor. Benzer bir bakış “Dovlatov” adlı Rus yazarın anlatıldığı filmde de var. Kapana kısılmış, kısır bir edebiyat ortamında “Her şeye rağmen vardık!” diyerek en dürüst yolun hatalar, düş kırıklıkları ve umutlarla örülü olduğunu söylüyor. Hayattayken değeri bilinmeyen sanatçıların kalıcı olma sebebinin, şöhret ve iktidara teslim olmayan omurgalı duruşları olduğunu iddiasındaki bu filmi mutlaka izleyin.